Nuzûl-i Îsâ Meselesi ve İnkârının Hükmü

‘Îsâ ‘Aleyhi’s-Selâm’ın kıyâmet alâmetlerinden birinin tahakkuku olarak[1] yeryüzüne ineceği birçok Kur’an âyetinin beyânı ve hadîs-i şerîflerin sarîh ifâdeleriyle sâbit bir hakîkattir. Hiçbir âlim bunun aksini savunmamıştır. Zîra konu hakkındaki âyetlerin ifâdeleri ve rivâyetlerin tevâtür seviyesindeki kesinliği hakkı teslim etme niyetinde olan herkesin kabulleneceği netliktedir. Buna binâen İslam ulemâsı, kıyâmete yakın ‘Îsâ ‘Aleyhi’s-Selâm’ın Şerî’at-i Muhammediyye’ye tâbî bir peygamber olarak yeryüzüne ineceği üzere icma’ etmiştir.[2]

Ulemânın, nüzûl-i ‘Îsâ ‘Aleyhi’s-Selâm ile ilgili Kur’an ve Sünnet’ten getirdikleri delilleri kısaca şöyle özetlememiz mümkündür:

Kur’ân-ı Kerîm’den Deliller:

  1. Delîl:

 اِذْ قَالَ اللّٰهُ يَا ع۪يسٰٓى اِنّ۪ي مُتَوَفّ۪يكَ وَرَافِعُكَ اِلَيَّ وَمُطَهِّرُكَ مِنَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَجَاعِلُ الَّذ۪ينَ اتَّبَعُوكَ فَوْقَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِۚ ثُمَّ اِلَيَّ مَرْجِعُكُمْ فَاَحْكُمُ بَيْنَكُمْ ف۪يمَا كُنْتُمْ ف۪يهِ تَخْتَلِفُونَ ﴿٥٥﴾

“Hani Allah buyurmuştu ki: Ey ‘Îsâ! Şüphesiz ben seni teveffî ediciyim (bedenini dünyadan alıcıyım), seni Kendime (ait göklere) yükselticiyim, o kâfir olmuş kimselerden seni tertemiz ediciyim ve kıyâmet gününe kadar sana uymuş olanları inkâr etmiş olanların üstünde kılıcıyım! Sonra dönüşünüz ancak banadır! Artık kendisinde ihtilâf etmekte bulunmuş olduğunuz şeyler husûsunda aranızda ben hüküm vereceğim!”[3]

Teveffî kelimesi lügavî mânâsı itibârıyla “bir şeyi kabzetmek; almak” demektir. Teveffî kelimesinin arap dilindeki hakîki mânâsı budur. Can almak mânâsında kullanımı ise mecâzdır.[4] Dolayısıyla âyet-i kerîmenin mânâsı: “Ben seni yeryüzünden alıp Bana âit göklere yükselteceğim” şeklindedir.[5]

İbn Cerîr et-Taberî, “teveffî” kelimesine yönelik tefsîr sadedindeki rivâyetleri aktardıktan sonra şöyle demektedir: “Bu durumda âyetin mânâsı şudur:  Allah Teâlâ ‘Îsâ ‘Aleyhi’s-Selâm’a: ‘Ey ‘Îsâ! Ben seni yeryüzünden alıp Kendime (ait göklere)  yükselticiyim’ buyurmuştur.

Teveffî kelimesini “yeryüzünden almak” mânâsında anlamımız hem “Kelâmda asl olan hakîkat mânâsıdır.” kâidesine binâen, hem diğer âyetlerin bu mânâyı desteklemesi hasebince hem de konu hakkında zıttına ihtimâl etmeyecek derecede sahîh ve sarîh hadîslerin vârid olması sebebiyledir.

Ayrıca âyetin devamında yer alan, “Kıyâmet gününe kadar sana uymuş olanları inkâr etmiş olanların üstünde kılıcıyım” şeklindeki ifâde-i celîle de ‘Îsâ ‘Aleyhi’s-Selâm’ın nüzûlüne kuvvetli bir delîldir. Zîrâ Allah Teâlâ ‘Îsâ ‘Aleyhi’s-Selâm’a bi hakkın tâbî olup inkâr edenlere kıyâmete kadar üstün gelecek bir tâifeden bahsetmektedir. Oysa ‘Îsâ ‘Aleyhi’s-Selâm’ın kavminden ona tâbî olanların çok az olduğu bilinen bir hakîkattir.[6] Göklere yükselişinin ardından ise dîninde ciddî anlamda tahrîfler meydana geldiğini Kur’ân-ı Kerîm haber vermektedir. Bununla birlikte genel mânâda Hristiyanların ona hakkıyla tâbî olduğu anlaşılmasın! Zaten özel mânâda Titos gibiler Yahûdîlere gâlib geldiyse de onların hak dîn üzere olduklarından bahsedilemez. Dolayısıyla Kur’ân’ın bundan bahsettiği düşünülemez. Demek ki ona (‘Îsâ ‘Aleyhi’s-Selâm’a) tâbî olan gerçek ümmetinin hiçbir zaman Yahûdîlere gâlibiyet sağladıkları görülmemiştir.

Binâenaleyh, ‘Îsâ ‘Aleyhi’s-Selâm’a tâbî olacak bu topluluk onun hayatında geleceğine göre bu onun nüzûlüyle olacaktır. Onun yeryüzüne gönderilişi ile kendisine tâbî olarak Müslüman olanlar kıyâmete dek inkâr edenlere üstün kılınacaktır. Bu sebeple mezkûr âyet-i kerîmedeki ifâde “Ümmet-i Muhammed” olarak tefsîr edilmiştir.  Çünkü o bu ümmetten kendisine tâbî olanlarla Deccâl’i katledecek ve İslâm’ı yeryüzüne hâkim kılacaktır.

Buna göre, Mâide Sûresi’nin 117. Âyet-i kerîmesinde yer alan ‘Îsâ ‘Aleyhi’s-Selâm’ın Allah Teâlâ’ya hitaben söylediği: “Sen beni teveffî edince” şeklindeki ifâdesini de “Sen beni göklere yükseltince” mânâsında anlamak gerekmektedir.

  1. Delîl:

وَقَوْلِهِمْ اِنَّا قَتَلْنَا الْمَس۪يحَ ع۪يسَى ابْنَ مَرْيَمَ رَسُولَ اللّٰهِۚ وَمَا قَتَلُوهُ وَمَا صَلَبُوهُ وَلٰكِنْ شُبِّهَ لَهُمْۜ وَاِنَّ الَّذ۪ينَ اخْتَلَفُوا ف۪يهِ لَف۪ي شَكٍّ مِنْهُۜ مَا لَهُمْ بِه۪ مِنْ عِلْمٍ اِلَّا اتِّبَاعَ الظَّنِّۚ وَمَا قَتَلُوهُ يَق۪ينًاۙ ﴿١٥٧﴾

“Bir de onların ‘biz Allâh’ın rasûlü (geçinen) Meryem oğlu ‘Îsâ Mesîh’i gerçekten öldürdük’ demeleri sebebiyle (onların kalplerini mühürledik.) Halbuki ne onu öldürebildiler, ne de onu asabildiler. Velâkin onlar(ın kafalarını karıştırmak) için iyice benzetildi. Şüphesiz o kimseler ki onun hakkında ihtilâfa düşmüşlerdir; elbette o (nun asılıp asılmadığın)dan büyük bir şüphe içindedirler. Kendileri için bu hususta tamâmen zanna uymaktan başka hiçbir ilim yoktur. Ve onlar onu (kendilerince de) yakînen öldürmüş değillerdir. Doğrusu Allah onu kendisine yükseltmiştir. Allah Azîz’dir, Hakîm’dir.”[7]

Âyet-i kerîme, ‘Îsâ ‘Aleyhi’s-Selâm’ın Yahûdîler nezdinde bile kesinkes öldürülmediğini bilakis Allah Teâlâ’ın emrettiği semâvâta yükseltildiğini açıkça ifâde etmektedir. Âyette bahsedilen yükseltme hissîdir (fizikîdir). Zira رفع kelimesi Arap dilinde bir şeyin aşağıdan yukarıya hissî anlamda yükseltilmesi anlamında kullanılmaktadır.[8]

  1. Delîl:

وَاِنْ مِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ اِلَّا لَيُؤْمِنَنَّ بِه۪ قَبْلَ مَوْتِه۪ۚ وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِ يَكُونُ عَلَيْهِمْ شَه۪يدًاۚ ﴿١٥٩﴾

“Andolsun Ehl-i kitaptan her biri ölümünden önce mutlaka ona inanacaktır. Kıyâmet gününde ise o onlar aleyhine bir şâhid olacaktır.”[9]

Bu âyet-i kerîmede yer alan به ve موته ifâdelerindeki her iki zamîr de ‘Îsâ ‘Aleyhi’s-Selâm’a râcidir. Zîrâ âyetin siyâkında (baş tarafında) kendisinden bahsedilen kişi odur. Burada yer alan zamîrlerden birinin diğerininkinden başka bir mercie dönmesinde teştîtun li’d-damâir/zamîrlerin farklı kişilere dağıtılması kusuru vardır. Ve Kur’ân-ı Kerîm böyle bir kusurdan münezzehtir. Ayrıca Sahîhayn (Buhârî ve Müslim)’de Ebû Hureyre Radıyallâhu ‘Anh’ın bu iki zamîri ‘Îsâ ‘Aleyhi’s-Selâm’a döndürdüğü sahîh olarak rivâyet edilmiştir.[10] Buna göre âyetin mânâsı, Ehl-i Kitap’tan her bir kimsenin ‘Îsâ ‘Aleyhi’s-Selâm’ın vefâtından önce ona mutlaka îmân edeceği yönündedir. Bahsi yapılan Ehl-i Kitap da ‘Îsâ ‘Aleyhi’s-Selâm’ın nüzûlünden sonra vâr olacak kimselerdir.[11] Müfessirler âyetin mânâsı ile ilgili tercîhe şâyân olan vechin bu olduğunu söylemişlerdir.

  1. Delîl:

وَاِنَّهُ لَعِلْمٌ لِلسَّاعَةِ فَلَا تَمْتَرُنَّ بِهَا وَاتَّبِعُونِۜ هٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَق۪يمٌ ﴿٦١﴾

“Şüphesiz ki o (‘Îsâ ‘Aleyhi’s-Selâm) elbette o (kıyâmet) ân (ı) için önemli bir bilgidir. Öyleyse onun hakkında asla şüphe etmeyin! (Ey kullarım!) Siz bana hakkıyla uyun! İşte bu dosdoğru bir yoldur.”[12]

Âyetin öncesine bakıldığında konunun tamâmen ‘Îsâ ‘Aleyhi’s-Selâm’dan bahsetmekte olduğu açıktır. Müfessirlerce âyette kastedilen mânâ: ‘Îsâ ‘Aleyhi’s-Selâm’ın nüzûlünün kıyâmet için bir alâmet olacağıdır. Nitekim, İbnü Abbas, Ebu Hureyre, Ebû Mâlik el-Ğıfârî, Zeyd ibnü ‘Alî, Katâde, Mücâhid, Dahhâk, Mâlik ibnü Dînâr, el-A’meş, el-Kelbî, ‘Ikrime, Ebû Rezîn, Ebû Abdirrahmân es-Sülemî (Radıyallâhu ‘Anhum) gibi birçoklarının kıraati olan لَعَلَمٌ vechi sahîh bir kıraattir.[13] Bu kıraatin ‘Îsâ ‘Aleyhi’s-Selâm’ın nüzûlüne delâleti çok daha kuvvetlidir. İbnü Hıbbân es-Sahîh’inde Rasûlüllâh Sallellâhu ‘Aleyhi ve Sellem’in ilgili ifâdeyi ‘Îsâ ‘Aleyhi’s-Selâm’ın nüzûlü olarak tefsîr ettiğini nakletmektedir.[14]

  1. Delîl:

وَيُكَلِّمُ النَّاسَ فِي الْمَهْدِ وَكَهْلًا وَمِنَ الصَّالِح۪ينَ ﴿٤٦﴾

‘Îsâ ‘Aleyhi’s-Selâm beşikte de yetişkinken de insanlarla konuşacak ve salihlerden olacak.”[15]

Ulemâ bu âyet-i kerîmede de ‘Îsâ ‘Aleyhi’s-Selâm’ın nüzûlüne kuvvetli bir işâret bulunduğunu söylemişlerdir.[16] Zîrâ âyet-i kerîmede ‘Îsâ ‘Aleyhi’s-Selâm’ın bir mûcize eseri olarak beşikte insanlara konuşma yapacağı vurgulanırken yetişkinken de konuşacağı belirtilmektedir. Yetişkin ifâdesiyle tercüme edilen “كهل” ifâdesi Arap dilinde gençlik devresi ile yaşlılık dönemi arasındaki ara dönem mânâsında kullanılmaktadır. Bu dönem de kişinin otuz beş yaş sonrası dönemine tekâbül etmektedir. ‘Îsâ ‘Aleyhi’s-Selâm otuzlu yaşların başlarında semâya ref edildiğine (kaldırıldığına) göre âyette bahsedilen çağda insanlar ile konuşması nüzûlünden (dünyâya inişinden) sonra, Deccâl’i öldürdüğünde olacaktır.

Ulemâ, ‘Îsâ ‘Aleyhi’s-Selâm’ın nüzûlüne bunların dışındaki âyetlerle de delîl getirmiştir. Meselenin daha fazla uzamaması maksadıyla tamâmını serdetmekten imtinâ ediyoruz. Dolayısıyla Kur’ân-ı Kerîm’in nüzûl-i ‘Îsâ konusundaki bu denli kuvvetli beyânlarından sonra bu meseleye değinmediğini söylemenin ilmî ciddiyetle bağdaştırılabilecek bir yanı yoktur.

Hadîs-i Şerîflerden Deliller

‘Îsâ ‘Aleyhi’s-Selâm’ın kıyâmete yakın zamanda yeryüzüne ineceğini sarâhaten (açıkça) ifâde eden çokça hadîs-i şerîf vardır. Âlimler bu husûsta muttali’ olabildikleri hadîslere göre muhtelif rakamlar vermektedirler. Konuyla ilgili en etraflı çalışma bildiğimiz kadarıyla Allâme Muhammed Enver Şâh el-Keşmîrî’ye âittir. el-Keşmîrî, et-Tasrîh bi mâ Tevâtere fî Nüzûli’l-Mesîh isimli eserinde yetmiş altısı merfû (isnâdı Râsûlüllâh Sallellâhu ‘Aleyhi ve Sellem’e kadar dayandırılmış) olmak üzere toplam yüz bir hadîs nakletmiştir. İlgili eseri esas aldığımızda bu husustaki merfû rivâyetleri nakleden sahabî sayısının otuz beş olduğunu göreceğiz. Bunun yanında sahâbe sözü olarak nakledilen otuz beş mevkûf (kendi görüşünden söylemesi mümkün değilse de isnâdı Râsûlüllâh Sallellâhu ‘Aleyhi ve Sellem’e ulaşmadan sahâbede duran) rivâyetin bulunduğu da göz ardı edilmemelidir. Bütün bunlar konu hakkındaki rivâyetlerin tevâtür seviyesinde olduğunun inkâr edilemezliğini gözler önüne sermektedir.

Bu meseleyle ilgili tüm hadîs ve rivâyetleri aktarmak mümkün olmadığından birkaç rivâyeti zikretmekle iktifâ edeceğiz:

1-) Ebû Hureyre Radıyallâhu ‘Anh’dan rivâyete göre Rasûlüllâh Sallellâhü ‘Aleyhi ve Sellem;

عَنْ أَبيِ هُرَيْرَةَ رَضِيَ اللهُ تَعَالَى عَنْهُ، قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ تَعَالَى عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: “وَالَّذِى نَفْسِى بِيَدِهِ لَيُوشِكَنَّ أَنْ يَنْزِلَ فِيكُمُ ابْنُ مَرْيَمَ حَكَمًا عَدْلاً فَيَكْسِرَ الصَّلِيبَ وَيَقْتُلَ الْخِنْزِيرَ وَيَضَعَ الْجِزْيَةَ وَيَفِيضَ الْمَالُ حَتَّى لاَ يَقْبَلَهُ أَحَدٌ حَتَّى تَكُونَ السَّجْدَةُ الْوَاحِدَةُ خَيْرًا مِنَ الدُّنْيَا وَمَا فِيهَا”، ثُمَّ يَقُولُ أَبُو هُرَيْرَةَ: “اقْرَأُوا إِنْ شِئْتُمْ (وَإِنْ مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ إِلاَّ لَيُؤْمِنَنَّ بِهِ قَبْلَ مَوْتِهِ وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ يَكُونُ عَلَيْهِمْ شَهِيدًا)”.

Canım tasarrufunda olan Zât’a (Allâh’a) yemîn ederim ki, Meryem’in oğlunun, üstün adâletli bir hâkim olarak aranıza inmesi elbette kesinlikle pek yakındır. O (indiği zaman) Haç(lar)ı kıracak, Domuzu öldürecek, Cizye’yi kaldıracak. Malı bol bol verecek. Tâ ki, (herkes zengin olup) onu (malı) hiçbir kimse kabûl etmeyecek. Nihayet (dünyâlık imkânın bolluğundan dolayı kimsenin çalışmaya ihtiyâcı kalmayacağı için herkes ibâdete yönelecek, işte o zaman) bir secde, dünyâdan ve dünyâdakilerden daha hayırlı (ve onlar nezdinde daha sevgili) olacak…” buyurmuştur. Sonra Ebû Hureyre Radıyallâhu ‘Anh: “Dilerseniz, ‘Şübhesiz ki Ehl-i Kitab’tan her bir kimse, elbette kesinlikle (‘Îsâ ‘Aleyhi’s-Selâm‘ın) ölümünden evvel, ona îmân edecektir. Kıyâmet gününde de ‘Îsâ onlara şâhid olacaktır’ âyetini okuyunuz,” demiştir.”[17]

2-) Ebû Hureyre Radıyallâhu Anh’dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh Sallellâhu ‘Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu;

عَنْ أَبيِ هُرَيْرَةَ رَضِيَ اللهُ تَعَالَى عَنْهُ، قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ تَعَالَى عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: “كَيْفَ أَنْتُمْ إِذَا نَزَلَ ابْنُ مَرْيُمَ فِيكُمْ وَإِمَامُكُمْ مِنْكُمْ”

İmâmınız (Mehdî) sizden iken, Meryem oğlu (‘Îsâ ‘Aleyhi’s-Selâm) aranıza indiği zaman nasıl olacaksınız?!..” [18]

3-) Yine Ebû Hureyre Radıyallâhu ‘Anh’dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh Sallellâhu ‘Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu;

عَنْ أَبيِ هُرَيْرَةَ رَضِيَ اللهُ تَعَالَى عَنْهُ، قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ تَعَالَى عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: “واللهِ لَيَنْزِلَنَّ ابْنُ مَرْيَمَ حَكَمًا عَادِلاً، فَلَيَكْسِرَنَّ الصَّلِيبَ وَلَيَقْتُلنَّ الخْنْزِيرَ ولَيَضَعَنَّ الجِزْيَةَ ولتُتْرَكَنَّ القِلَاصُ فَلاَ يُسْعَى عَلَيْهَا ولَتَذْهَبَنّ الشَّحْنَاءُ وَالتَّبَاغُضُ وَالتَّحَاسُدُ ولَيَدْعُوَنَّ إِلَى الْمَالِ فَلَا يَقْبَلُهُ أَحَدٌ.”

“Vallâhi, Meryem’in oğlu, elbette âdil bir hâkim olarak (dünyâya) inecektir. Elbette Haç(lar)ı kıracak, elbette domuzu öldürecektir. Elbette, kesinlikle Cizye’yi kaldıracak. Elbette (malın çokluğundan dolayı kendilerine hâcet olmayacağı için), kesinlikle genç develer bile bırakılacaktır da, artık onlar sâhiplenilmeyecektir. Elbette kesinlikle düşmanlık, karşılıklı nefret ve hasedleşmek (kalplerden) gidecektir. Yine elbette, muhakkak o (‘Îsâ ‘Aleyhi’s-Selâm insanları) mala çağıracak ama (herkes zengin olduğundan) onu (malı) hiçbir kimse kabûl etmeyecektir.” [19]

4-) Yine Ebû Hureyre Radıyallâhu ‘Anh’dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh Sallellâhü ‘Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu;

عَنْ أَبيِ هُرَيْرَةَ رَضِيَ اللهُ تَعَالَى عَنْهُ، قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ تَعَالَى عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: “يَنْزِلُ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ فَيَقْتُلُ الْخِنْزِيرَ وَيَمْحُو الصَّلِيبَ وَتُجْمَعُ لَهُ الصَّلَاةُ وَيُعْطَى الْمَالُ حَتَّى لَا يُقْبَلَ وَيَضَعُ الْخَرَاجَ وَيَنْزِلُ الرَّوْحَاءَ فَيَحُجُّ مِنْهَا أَوْ يَعْتَمِرُ أَوْ يَجْمَعُهُمَا”، قَالَ: “وَتَلَا أَبُو هُرَيْرَةَ “وَإِنْ مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ إِلَّا لَيُؤْمِنَنَّ بِهِ قَبْلَ مَوْتِهِ وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ يَكُونُ عَلَيْهِمْ شَهِيدًا”، فَزَعَمَ حَنْظَلَةُ أَنَّ أَبَا هُرَيْرَةَ قَالَ: “يُؤْمِنُ بِهِ قَبْلَ مَوْتِ عِيسَى”.

“Meryem oğlu ‘Îsâ inecek, domuzu öldürecek, Haç(lar)‘ı mahv edecek. O’nun (imamlık yapması) için namaza toplanılacak. (O kadar) mal verecek, tâ ki (ihtiyaçlı bulunmadığından, kimse tarafından, o mal) kabûl edilmeyecek. Harac’ı (İslam’dan başka bir şey kabûl etmeyeceğinden kâfirlerden alınan vergiyi) kaldıracak. Revhâ denilen yerde konaklayacak. Oradan (ihrâma girerek) haccedecek, veya umre yapacak, veya (hac aylarında giderek) her ikisini berâberce yapacak.” buyurdu. Sonra, Ebû Hureyre Radıyallâhu ‘Anh: “Ehl-i Kitab’tan her bir kimse O’nun ölümünden evvel, O’na elbette îmân edecektir” âyetini okudu. Râvî Hanzala, Ebû Hureyre Radıyallâhu ‘Anh’ın, ‘Îsâ ‘Aleyhi’s-Selâm‘ın ölümünden önce Ehl-i Kitap’tan herkes ona  (‘Îsâ ‘Aleyhi’s-Selâm‘a) îmân edecek” dediğini iddiâ etti.[20]

5-) Yine Ebû Hureyre Radıyallâhü ‘Anh’dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh Sallellâhu ‘Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu;

عَنْ أَبيِ هُرَيْرَةَ رَضِيَ اللهُ تَعَالَى عَنْهُ، قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ تَعَالَى عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: “الْأَنْبِيَاءُ إِخْوَةٌ لِعَلَّاتٍ، دِينُهُمْ وَاحِدٌ وَأُمَّهَاتُهُمْ شَتَّى، وَأَنَا أَوْلَى النَّاسِ بِعِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ، لِأَنَّهُ لَمْ يَكُنْ بَيْنِي وَبَيْنَهُ نَبِيٌّ وَإِنَّهُ نَازِلٌ، فَإِذَا رَأَيْتُمُوهُ فَاعْرِفُوهُ فَإِنَّهُ رَجُلٌ مَرْبُوعٌ، إِلَى الْحُمْرَةِ وَالْبَيَاضِ سَبِطٌ كَأَنَّ رَأْسَهُ يَقْطُرُ وَإِنْ لَمْ يُصِبْهُ بَلَلٌ بَيْنَ مُمَصَّرَتَيْنِ، فَيَكْسِرُ الصَّلِيبَ وَيَقْتُلُ الْخِنْزِيرَ وَيَضَعُ الْجِزْيَةَ وَيُعَطِّلُ الْمِلَلَ حَتَّى تَهْلِكَ  فِي زَمَانِهِ الْمِلَلُ كُلُّهَا غَيْرَ الْإِسْلَامِ وَيُهْلِكُ اللهُ فِي زَمَانِهِ الْمَسِيحَ الدَّجَّالَ  الْكَذَّابَ وَتَقَعُ الْأَمَنَةُ فِي الْأَرْضِ حَتَّى تَرْتَعَ الْإِبِلُ مَعَ الْأُسْدِ جَمِيعًا وَالنُّمُورُ مَعَ الْبَقَرِ وَالذِّئَابُ مَعَ الْغَنَمِ وَيَلْعَبَ الصِّبْيَانُ وَالْغِلْمَانُ بِالْحَيَّاتِ لَا يَضُرُّ بَعْضُهُمْ بَعْضًا فَيَمْكُثُ مَا شَاءَ اللهُ أَنْ يَمْكُثَ ثُمَّ يُتَوَفَّى فَيُصَلِّيَ عَلَيْهِ الْمُسْلِمُونَ وَيَدْفِنُونَهُ.”

Nebîler(in tümünün dîni İslam olup şerî‘atlerinin hükümlerinde bazı farklılıklar bulunması hasebiyle), anaları ayrı, babaları bir olan kardeşlerdir. Dinleri(nin îmân esaslarının tamamı, diğer esaslarının da çoğu) birdir. Şübhesiz, ben (dostluk, yakınlık ve diğer bir takım yönlerden) Meryem oğlu ‘Îsâ’ya insanların en yakın olanıyım. Çünkü benim ile onun arasında hiçbir nebî yoktur. Şübhesiz ki o (âhir zamanda dünyâya), inecektir. Onu gördüğünüzde onu (şu sıfatlarlarıyla) tanıyınız.. O öyle bir adamdır ki, orta boyludur, (rengi) pembe beyaza (meyyâl)dır, saçı (kıvırcık olmayıp) düz ve uzundur, kendisine ıslaklık değmese de başı(ndan) sanki (su damlaları) akıyor (yâni hamamdan yeni çıkmış) gibi (yüzü kanlı canlı)dır. (Gökten inerken) sarı renkli iki (parça) elbise arasında (olacak)dır. (O indiği zaman) Haç’ı kıracak. Domuzu öldürecek. Cizye’yi kaldıracak. (İnsanları İslâm’a çağıracak.) İslâm’ın dışındaki dinleri iptâl edecek. Nihâyet onun zamânında İslâm’dan başka bütün dinler tükenecek. Allah onun zamanında çok yalancı (biri olan) Mesîh-i Deccâl’i (onun eliyle) helâk edecek. Sonra yeryüzünde emniyet (öyle bir güven hâli) vâki olacak ki develer aslanlarla, kaplanlar sığırlarla, kurtlar da koyunlarla birlikte (birbirine zarar vermeden) otlayacak. Çocuklar ve küçükler de yılanlarla oynayacak, ama yılanlar onlara zarar vermeyecek. Böylece o (‘Îsâ ‘Aleyhi’s-Selâm dünyâda) Allâh’ın kalmasını dilediği kadar (kırk sene) kalacak, sonra da vefât edecek, Müslümanlar cenâzesini kılacak ve onu defnedeceklerdir.”[21]

Hadîslerin Mütevâtir Oluşu

İbnu Cerîr et-Taberî, el-Âburrî, es-Sa’lebî, İbnu Atıyye, Muhammed İbnu Rüşd, el-Kurtubî, Ebû Hayyân, İbnü Kesîr, İbnü Hacer, es-Se’âlebî, es-Süyûtî, İbnü Hacer el-Heytemî, el-Âlûsî, el-Kettânî, gibi âlimler Nüzûl-i ‘Îsâ konusundaki hadîslerin mütevâtir (yalanda ittifâkı düşünülemeyecek derecede kalabalık râvîler tarafından bize ulaşmış) olduğunu söylemişlerdir. Kendisinde hiçbir şekkin bulunmadığı bir sübût ile sâbit olan bu hadîslerin ne aklen ne de şer’an (dinen) reddedilebilecek bir yanı yoktur.

Her şeyden önce ümmetin âlimleri, sahîh bir senetle Rasûlüllâh Sallellâhu ‘Aleyhi ve Sellem’e muttasıl olan bir rivâyetin -bir başka rivâyet tarafından nesh edilmediği sürece- kabûl edilmesi gerektiği husûsunda ittifâk hâlindedir.[22]Konuyla ilgili âyetlerin beyânı, sahîh ve sarîh rivâyetlerin tevâtüren sübûtundan dolayı ümmetin ulemâsı ‘Îsâ ‘Aleyhi’s-Selâm’ın kıyâmete yakın nüzûl edeceği görüşü üzere icmâ (görüş birliği) etmişlerdir. Bundan dolayı ulemâ bu hakîkati inkâr etmenin, muhbiri olan (bunları bize bildiren) Rasûlüllâh Sallellâhu ‘Aleyhi ve Sellem’i yalanlamak anlamına geleceğini söylemiştir.

Ulemânın Sözleri:

1-) İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe Rahimehullâh;

… ونزول عيسى عليه السلام من السماء …. حق كائن.

….‘Îsâ ‘Aleyhi’s-Selâm’ın semâdan inmesi…. haktır, vâki olacaktır. [23]

Fıkhu’l-ekber üzerine yazılan şerhlerden Ekmeleddin el-Babertî Rahimehullâh[24]; Allâme Ali ibnü Sultan Muhammed el-Kârî Rahimehullâh[25]; Ebu’l-Müntehâ el-Mağnisevî Rahimehullâh[26]; İlyas ibnü İbrahim eş-Şeybânî Rahimehullâh[27]; Muhyiddin Muhammed ibnü Behâuddîn Rahimehullâh[28] ve daha nice şârihleri bu ibâreyi şerh ve beyân ederken ‘Îsâ ‘Aleyhi’s-Selâm’ın nüzûlünü beyân ve tasdîk etmişlerdir.

2-) Ebû Mansûr Muhammed el-Mâturîdî Rahimehullâh:

“فَقَدْ جَٓاءَ اَشْرَاطُهَاۚ” “Muhakkak onun alâmetleri geldi” (Muhammed Sûresi 18) âyetinin tefsîrinde:

“…يحتمل أن يكون ما ذكر من مجيء أشراطها هي الأعلام والشرائط التي جعلت علمًا لقيامها؛ من نحو نزول عيسى، وخروج دابة الأرض، وخروج الدجال، وغير ذلك…”

“…Kıyâmetin şartlarının gelmesiyle ilgili zikredilen âyette geçen أشراط “eşrât” kelimesinden maksadın kıyâmetin kopmasına alem yapılan alâmet ve şartların olması da muhtemeldir ki bunlar ‘Îsâ ‘Aleyhi’s-Selâm’nın semâdan inmesi, Dâbbetü’l-Arz’ın ve Deccâl’in çıkması gibi olaylardır…” demiştir.[29]

“وَاِنَّهُ لَعِلْمٌ لِلسَّاعَةِ” “Şüphesiz o, kıyâmet için bir ilimdir.” (ez-Zührûf Sûresi 61) âyetinin tefsîrinde de:

…فمنهم من يقول: هو عيسى، يكون نزوله من السماء علمًا للساعة وآية لها…

“…Bazı müfessirler ‘Îsâ ‘Aleyhi’s-Selâm’ın gökten inmesi kıyâmete bir alâmet ve âyet olacak” demiştir…” [30]

3-) İmâm Ebû Ca‘fer Ahmed ibnü Muhammed et-Tahâvî Rahimehullâh şöyle demiştir:

ونؤمن بأشراط الساعة: … ونزول عيسى ابن مريم عليه السلام من السماء…

Kıyâmet alâmetlerinden olarak… ‘Îsâ ‘Aleyhi’s-Selâm’ın semâdan inmesine îmân ediyoruz.

Üzerine yazılan şerhlerden Kâdî İsmâ‘îl ibnü İbrâhîm ibni Ali eş-Şeybânî[31]; Ebu Hafs Sirâcüddîn el-Gaznevî[32];  Hasan ibnü Turhan el-Akhisârî el-Bosnevî[33]; Abdulgani el-Guneymî el-Meydânî[34];  Muhammed Tayyib el-Kâsimî[35] ve daha nice şârihler ‘Îsâ ‘Aleyhi’s-Selâm’ın nüzûlünü (âhir zamanda dünyâya ineceğini) beyân ve tasdîk etmişlerdir.

4-) Büyük Mâturîdî kelâm âlimlerinden Necmuddîn Ebû Hafs Ömer ibnü Muhammed en-Nesefî Rahimehullâh şöyle demiştir:

وما أخبر به النبي صلى الله تعالى عليه وسلم من أشراط الساعة …. ونزول عيسى عليه السلام من السماء … فهو حق.

Peygamber Efendimiz Sallellâhü ‘Aleyhi ve Sellem’in kıyâmet alâmetlerinden haber verdikleri, … özellikle ‘Îsâ ‘Aleyhi’s-Selâm’ın semâdan inmesi… bunların her biri haktır (gerçekleşecektir).

Yüzlerce yıldır okunan bu metin üzerine şerh/ta’lîk/hâşiye yazanlardan Allâme Sa’düddîn Mes‘ûd ibnü Abdillâh et-Taftazânî[36]; Hârûn ibnü Behâuddîn el-Mercânî[37]; Allame Muhammed Abdülaziz el-Ferhârî[38] ve diğer birçok ulemâ ‘Îsâ ‘Aleyhi’s-Selâm’ın nüzûlünü beyân ve tasdîk etmişlerdir.

5-) ‘Alî ibnü Osmân el-Ûşî Rahimehullâh:

وعيسى سوف يأتي ثم يتوي لدجال شقي ذي خبال

‘Îsâ ‘Aleyhi’s-Selâm yakında gelecek sonra şakî olan Deccâl’i helâk edecek.

Bu beyti şerh edenlerden Allâme Ali ibnü Sultan Muhammed el-Kârî Rahimehullâh[39]; Abdullah ibnü Cafer[40]; Muhammed ibnü Süleyman er-Rayhavî[41]; Seyyid Ahmed Âsım[42]; Abdülhamid el-Âlûsî[43] ve daha niceleri ‘Îsâ ‘Aleyhi’s-Selâm’ın nüzûlünü beyân ve tasdîk etmişlerdir.

Yukarıda zikredilen ulemâdan başka daha binlerce ulemâ ‘Îsâ ‘Aleyhi’s-Selâm’ın semâdan yeryüzüne kıyâmet alâmeti olarak nâzil olacağını bin küsür yıldan beri kitaplarında zikretmiş ve beyân etmişlerdir.

 

‘Îsâ ‘Aleyhi’s-Selâm’ın Şu Anda Hayatta Olup Kıyâmete Yakın Dünyaya İneceğini İnkâr Etmenin Hükmü:

Dünden bugüne İslam ulemâsı Nüzûl-i Îsâ’nın tahakkuk edeceğine dâir ittifâk etmişler, kimileri bu hakîkati savunmak için müstakil eserler telif etmişken bazıları da bunu muhtelif eserlerde bir akîde esası olarak zikretmişlerdir. Bu kabilden İmam Ebû Hanife el-Fıkhu’l-Ekber’inde, İmam Ahmed Usûlü’s-Sünne’sinde, İmam el-Mâturîdî Te’vîlât’ında ve Şerhu’l-Fıkhi’l-Ekber’inde, İmâm el-Eş‘arî Makâlât’ında, Ebû Ca‘fer et-Tahâvî el-Akîde’sinde, İbnü Mende el-Îmân’ında, Abdülkâhir el-Bağdâdî, el-Fark’ı ve Usûlü’d-Dîn’inde, Ebû Amr ed-Dânî er-Risâletu’l-Vâfiye’sinde, Ebu’l-Yüsr el-Bezdevî Usûlü’d-dîn’inde, İsmâ’îl el-Isfehânî el-Hücce’sinde, el-Ğaznevî Usûlü’d-Dîn’ inde, eş-Şehristânî, el-Milel’inde, Ali İbnü Osman el-Ûşî Bed’u’l-Emâlî’sinde, Abdüğani el-Makdisî el-İktisâd’ında, İbnü Kudâme el-Makdisî Lum‘atu’l-İ‘tikâd’ında, Kadı İsmâil eş-Şeybânî Şerhu’l-Akîdeti’t-Tahâviyye’sinde, et-Teftâzânî, Şerhu’l-Makâsıd’ı ve Şerhu’l-Akâid’inde, Ebu’l-Berekât en-Nesefî el-İ‘timâd fi’l-İ‘tikâd’ında, Ali el-Kârî Minah’ında ve Dav’u’l-Me’âlî’sinde, ed-Derdîr Şerhu’l-Harîde’sinde ‘Îsâ ‘Aleyhi’s-Selâm’ın nüzûlünü inanılması îcâb eden kıyâmet alâmetlerinden biri olarak zikretmişlerdir. Akîde metinlerimizde yer alan bu esâsı inkâr eden kişinin Ehl-i Sünnet ve’l-cemaat akîdesine bağlı kalamayacağı kesindir. Zira hakkında tevâtür seviyesinde hadîsler vârid olmuş olan ve ümmetin üzerinde icmâ ettiği böyle bir hakîkati inkâr eden kişinin bidat ve dalâlet ehli olacağı hususunda hiç şüphe yoktur.

Hatta bazı âlimler Nüzûl-i Îsâ’yı inkâr edenin kâfir olacağını söylemiştir. Nitekim usulcüler mesnedi itibarıyla delâleti kat’î bir âyete veya mütevâtir hadîslere dayanan ve her bir Müslümanın bilebileceği icmâ’î bir hükmü inkâr edenin küfrüne hükmetmişlerdir. Bu sebeple İmam es-Süyûtî,[44] el-Âlûsî,[45] el-Keşmîrî[46] gibi âlimler konu hakkındaki hadîslerin tevâtür seviyesindeki kesinliğinden hareketle ‘Îsâ ‘Aleyhi’s-Selâm’ın nüzûlünü inkâr ederek icmâ’a muhâlefet edenlerin tekfîr edilmesi (kâfir sayılması) gerektiğini söylemişlerdir.

[1] Ahmed b. Hanbel, Müsned, 26/63, No: 16141; Müslim, “Kitâbu’l-Fiten ve Eşrâti’s-Sa’a”, No: 2901;Nesâî, es-Sünenu’l-Kübrâ, 6/456, No: 11418; Tahâvî, Şerhu Müşkili’l-Âsâr, 2/418, No:959;  Hakim, el-Müstedrek, “Kitâbu’l-Fiten ve’l-Melâhim”, No: 8317; Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebîr, No: 3028; Müsnedu’ş-Şâmiyyîn, No: 864; Humeydî, Müsned, 2/364, No: 827; Tayâlisî, Müsned, 2/394, No: 1163; Heysemî, Mecma’u’z-Zevâid, 7/635, No: 12458

[2] es-Seffârîni, Muhammed İbnu Ahmed, el-Buhûru’z-Zâhira fî Ulûmi’l-Âhira, Thk: Muhammed İbrahim Şelebî Şûmân, Ğerâs, Kuveyt, 2007, Baskı: I, s. 512

[3] Âl-i İmrân, 55

[4] ez-Zemahşerî, Ebu’l-Kasım Mahmud İbnu Amr, Esâsu’l-Belâğa, Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, Lübnan, 1419, Baskı: I, 2/347

[5] en-Nisabûrî, Necmuddin Mahmud İbnü Ebi’l-Hasen, Îcâzu’l-Beyân an Me’âni’l-Kur’ân, Thk: Hanif İbnu Hasen el-Kâsimî, Dâru’l-Ğarbi’l-İslâmî, Beyrut, 1415, Baskı: I, 1/261

[6] Âl-i İmrân, 52

[7] Nisâ, 157,158

[8] Ebu Hayyan el-Endelûsî, el-Bahru’l-Muhît, 3/177

[9] Nisa, 159

[10] Buhari, “Kitâbu’l-Enbiyâ”, No: 3264; Müslim, “Kitâbu’l-Îmân”, No: 242. Nitekim bu görüş  Muhammed ibnu Beşşâr > İbnu Mehdî > es-Sevrî > Ebû Hasîn > İbnu Cübeyr > tarikiyle İbnü Abbas (radıyallahu anh)’tan da sahih bir senetle nakledilmiştir. Bkz. et-Taberî, Cami’u’l-Beyân, 9/380; İbnü Kesîr, Tefsîru’l-Kur’ani’l-Azîm, II/452

[11] el-Kevserî, Nazratun Âbira, s. 100-101

[12] Zühruf, 61

[13] el-Bahr, 8/26; el-İthâf, 387; et-Taberî, 25/55; el-Muharrer, 13/244; Muhtasaru İbni Hâlûye, 135-136; el-Kurtubî, 26/105; Zâdu’l-Mesîr, 7/325; el-Keşşâf, 3/102; Me’âni’z-Zeccâc, 4/417; Me’âni’l-Ferrâ, 3/37; İ’râbu’n-Nehhâs, 3/98; er-Râzî, 27/222; Rûhu’l-Me’ânî, 25/95; Fethu’l-Kadîr, 4/562; ed-Dürru’l-Mesûn, 6/106; et-Takrîb, ve’l-Beyân, 157. Bkz. Abdüllatif el-Hatîb, Mu’cemu’l-Kırâât, Daru Sa’du’ddin,  8/392-393

[14] İbnü Hibbân, Sahih, “Kitâbu’t-Târîh”, No: 6817; el-Kevserî, Nazratun Âbira, s. 104

[15] Âl-i İmrân, 46, Benzeri bir ayet-i Kerime için bkz. Mâide, 110

[16] Taberî, Câmi’u’l-Beyân, 6/457;

[17] Buhârî (3448), Yine, ‘tâ ki, onu hiçbir kimse kabul etmeyecek’ ifadesinden sonrası olmaksızın (2222, 2476), Müslim (155/242), Tirmîzî (2233), İbnu Hibbân (6818), ‘Îsâ ‘Aleyhi’s-Selâm… inmedikçe Kıyamet kopmayacaktır’ şeklinde başlayarak, İbnu Mâce (4078) ve başkaları.

[18] Buhârî (3265) ve Müslim (155/244), Ebû Hureyre radıyallahu anh’tan. Ahmed (2/272), ‘imamınız sizden olduğu veya size imamlık yaptığı zaman’ şeklindeki bir tereddüt ile, Ebû Hureyre radıyallahu anh’tan.

[19] Ahmed (2/493, çok küçük bir lafız değişikliği ile), Müslim (155/243, lafız Müslim’indir) ve İbni Hibbân (6816), Ebû Avâne (1/98,H:313), İbnu Mende (412) Ebû Hureyre radıyallahu anh’tan.

[20] Ahmed (2/290), sahih şartı üzere olan bir isnâd ile Ebû Hureyre radıyallahu anh’tan.

[21] Ahmed (9634, 15/398), İshak İbnu Râhûye (78,H:43,44, Daru’l-Kitabi’l-Arabî,1423), İbnu Ebî Şeybe (38681, M. Avvâme Tahkikı), Ebû Dâvûd (4324, biraz farklı bir lafızla), İbnu Cerîr, Tefsir (H:10830, A. M. Şâkir baskısı), İbnu Hibbân, (6821, [yine biraz farklı bir lafızla] 6814) Ğumârî, ‘İbnu Hacer, bu rivayetin sahih olduğunu söyledi’ dedi.

[22] İbnu Abdilberr, Ebu Amr Yusuf İbnu Abdillah el-Kurtubî, et-Temhîd limâ fi’l-Muvattai mine’l-Me’ânî ve’l-Esânîd, Vizâretu Umûmi’l-Evkâf ve’ş-Şuûni’l-İslâmiyye, 1387, 5/42

[23] Ebu Hanîfe, el-Fıkhu’l-Ekber, Thk: Ebû Şu’be es-Senebâdî, Yayınevi, Tarih: Yok, s.45

[24] Ekmeleddîn el-Babertî, Kitâbu Şerhi’l-Fıkhı’l-Ekber, Mahtut, s.76.

[25] Ali ibnü Sultan Muhammed el-Kârî, Minahu’r-Ravzi’l-Ezher Fî Şerhi’l-Fıkhı’l-Ekber, Thk: Vehbi Süleyman Gavcî, Dâru’l-Beşâiri’l-İslâmiyye, Beyrut, 2009, s.324-327.

[26] Ebu’l-Müntehâ el-Mağnisevî, Şerhu’l-Fıkhı’l-Ekber, Dâru’l-Basâir, Kahire, 2009, s.94-95.

[27] İlyas ibnü İbrahim eş-Şeybânî, Şerhu’l-Fıkhı’l-Ekber, Mahtut, v. 57b.

[28] Muhyiddin Muhammed ibnü Behâuddîn, el-Kavlu’l-Fasl Şerhu’l-Fıkhı’l-Ekber, Mektebetü’l-Hakikat, İstanbul, 1424, s.432-436.

[29] Ebu Mansûr Muhammed el-Mâturidî, Tevîlatı Ehli’s-Sünne, Daru’l-Mizan, istanbul, 2007. s. 13/400.

[30] Ebu Mansûr Muhammed el-Mâturidî, Tevîlatı Ehli’s-Sünne, Thk:Heyet, Daru’l-Mizan, istanbul, 2007. s. 13/265. Diğer sarih lafızlar için bakınız 2/315, 4/104, 8/372.

[31] Kadı İsmail ibnü ibrahim ibni Ali eş-Şeybânî, Şerhu’l-Akîdeti’t-Tahaviyye, Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, tarih; yok, s.47.

[32] Ebu Hafs Siracüddin el-Gaznevî , Şerhu’l-Akîdeti’l-İmâmi’t-Tahavî, Daru’l-İhsan, Thk: Dr. Muhammed Abdülkadir Nassar, Kahire,2016, S.164

[33] Hasan ibnü Turhan el-Akhisarî el-Bosnevî, Nuru’l-Yakîn Fî Usûlid-Dîn, Dâru Yasîn, Thk: Muhammed Musab Bedreddîn Gülsüm, İstanbul, 2019,  s.220.

[34] Abdulgani el-Guneymî el-Meydânî, Şerhu’l-Akîdeti’t-Tahaviyye, Daru’l-Beyrutî, Tkh: Abdüsselam ibnü abdilhadi Şennâr, Beyrut, 2005, s.165.

[35] Muhammed Tayyib el-Kâsimî, Şerhu’l-Akîdeti’t-Tahaviyye, Mektebetü’l-Büşrâ, Thk: Şeyh Ahmed Hurşid es-Sıddîkî, Karachi, 2017, s.158.

[36] Allâme Sa’dettin Mesud ibnü abdillah et-Taftazânî, Şerhu’l-Akide, Dâru Nuru’s-Sabah, Thk: Mer’i Hasen er-Raşîd, Beyrut, 2012, s.621.

[37] Harun ibnü Behauddin el-Mercânî, el-Hikmetü’l-Bâliğa el-Ceniyye Fî Şerhi’l-Akaidi’l-Hanefiyye, matbaaa ismi yok, kazan, tarih yok, s.142.

[38] Allame Muhammed Abdülaziz el-Ferhârî, en-Nibrâs Şerhu Şerhi’l-Akaid, Asitane, İstanbul, 2009, s.741-742.

[39] Ali ibnü Sultan Muhammed el-Kârî, Şerhu’l-Bedu’l-Emâlî, el-Mektebetü’l-Hanefiyye, İstanbul, tarih yok, s.71-72.

[40] Abdullah ibnü Cafer, Nesru’l-Leâlî, Asitane,İstanbul, tarih yok, s.125-129.

[41] Muhammed ibnü Süleyman er-Rayhavî, Nuhbetü’l-Leâlî li Şerhi Bedi’l-Emâlî, Hakikat kitabevi, İstanbul, 2008, s.91-95.

[42] Seyyid Ahmed Âsım, Merahu’l-Meâlî fî Şerhi’l-Emâlî, Asitane Kitabevi, İstanbul, tarih yok, s.121-123.

[43]  Abdülhamid el-Âlûsî, Nesru’l-Leâlî ala Nazmi’l-Emâlî, Matbaatu Şabender, Bağdad, 1330, s.132-138.

[44] es-Suyûtî, Celâluddin, el-İ’lâm bi Hükmi İsa ‘Aleyhi’s-Selâm, (el-Hâvî lil Fetâvâ içerisinde), s. 2/201

[45] el-Âlûsî, Rûhû’l-Me’ânî, 11/213

[46] el-Keşmîrî, Muhammed Enver Şah, İkfâru’l-Mülhidîn fî Zarûriyyâti’d-Dîn, el-Meclisu’l-İlmî, Pakistan, 1424, Baskı: III, s.11